7 Ağustos 2016 Pazar

Currency Of Man

Uzun bir aradan sonra yeniden yazmaya dinlemeyi en cok sevdigim vokallerden biriyle baslamak istedim. "Who will comfort me?" ile daha once de bahsettigim Melody Gardot.

Siz "Currency of Man" den bir sarki dinlerken, ben de bir yandan bu son albumunden biraz bahsedebilirim.




"Currency of Man"  2015 yilinda en son cikardigi album. Risk alarak yeni tarzlar denemeye karar vermis belli ki. Daha hikayelere dayali, mesaj icerikli bir album olmus. Ornegin "Preacherman" ile 20. yuzyilda beyaz bir kadinla flort ettigi icin vahsice oldurulen Afrika kokenli Emmett Till'in hikayesine atifta bulunuyor. Cok guzel bir sarki olsa da hem klibi hem de sozleri ile insanin icini acittigi icin onu koymak istemedim ama dnlemenizi ise kesinlikle tavsiye ederim.

"It's gonna come" ile ise LA de tanistigi Charlie isminde bir evsizin hikayesini anlatiyor. Merak ederseniz Youtube da roportajini da bulabilirsiniz.






Onceki albumunde oldugu gibi bu albumundeki sarkilari da severek dinliyorum. Sanirim beni esas etkileyen sarkilarin tarzindan ziyade Melody'nin sesi ve kendine has tarzi. Siz de muzigi iyilesmek, yenilenmek icin dinleyenlerdenseniz - yazar burada Melody'nin hikayesine atifta bulunuyor:) - eminim size de iyi gelecektir.


17 Temmuz 2014 Perşembe

I just wanna be with you, no matter what they say...


Bir kafede, radyoda ya da arkadasimizdan duyup bayildigimiz sarkilar olur ya, sonrasinda adini ya da kimin soyledigini bir turlu hatirlayamadigimiz icin o guzelim sarki da biz ona bir kez daha rastlayana kadar unutulur gider. Iste ben blogumu bu duruma bir son vermek icin acmistim. Bana iyi gelen, modumu yukselten, mutluluk veren sarkilari ve hikayelerini unutmamak ve benim gibi bu sarkilarda bir seyler bulanlarin da unutmamasi icin. Benim icin bir nevi muzik guncesi. Tabi ara ara farkli seyler de yazdigim oluyor. Gezdigim hosuma giden yerleri, okuyup cok begendigim kitaplari yine bana verdikleri hissi unutmamak icin yaziyorum ama simdilik blogumun esas amaci hala muzik:)

Asagidaki sarki da onlardan biri. Birkac hafta once radyoda duyup bayildim bu sarkiya ama sonrasinda ara ara yok! Bir turlu aklima gelmedi hangi sarki oldugu. Bir sarki vardi, bir sarki vardi diye debelendim durdum veee sonunda buldum. Demek ki neymis bir dahaki unutmak istemedigim sarkiyi hemen bloguma not alacakmisim:)




Chris Rea, 80'li yillarin unlu Ingiliz sarkici ve gitaristi. "Fool ( If You Think It's Over)" sarkisi Grammy de yilin sarkisi odulune aday gosterilmis ama Billy Joel'in "Just the Way You Are" isimli sarkisina yenilmis. En guzel sarkisi olarak genelde yukarida paylastigim "I Just Wanna Be With You" ile ayni albumde yer alan ve albume adini veren "The Road to Hell" gosteriliyor. Bu nedenle onu da dinlemenizi isterim. Chris Rea'nin sesi bana Cohen'i animsatiyor yer yer. Umarim basite indirgemis olmam ama ozellikle arabayla yapilan uzun seyahatlere cok yakistigini dusunuyorum sarkilarinin...







2 Temmuz 2014 Çarşamba

Happy

Dikkat! Asagidaki sarki mutluluk hormonu iceriyor :))




Uzun, heycanli ve macera dolu bir seneden sonra sonunda tatile sayili gunler kaldi. Gercekten sabirsizlaniyorum. Daha fazla yazmayacagim, sadece sarkiyi dinleyin ve mutlulugu hissedin istiyorum. Gerci uzun zamandir her yerde caliyor, cesitli klipler cekiliyor ama olsun bir kez daha dinleyelim sonra bir kez daha:) Sarki calarken kendimi de videoya cekip koysam ne olur acaba diye dusunmedim degil:)







9 Haziran 2014 Pazartesi

"0" noktasini da gorduk...


"Baslangic meridyeni Greenwich Gozlemevi'nden gecer." 

Cografya derslerinde defalarca duydugumuz Greenwich'e biz de sonunda bir ugrayalim dedik. DLR ile gidilebiliyor ancak biz biraz da etrafi gorelim diye Canada Water'dan otobusle gitmeyi tercih ettik. Greenwich, Londra'da bir semtten daha cok Thames Nehri'nin kenarinda kucuk bir sahil kasabasi hissi veriyor. Sicacik sevimli bir havasi var.

Ilk duragimiz olan Greenwich Market bekledigimden kucuk, hos seylerin satildigi bir pazar. Gittigim diger pazarlara gore biraz pahali buldum acikcasi. Yine de gezmesi zevkliydi, kendimi Bodrum'da merkeze inmis, incik boncuk bakiyormusum gibi hissettim:)



Daha sonra buyuk bir hevesle gittigimiz Greenwich Park bizi oldukca kalabalik karsiladi. Tabi hava durumuna bakip Pazar gunu gunesini goren herkes akin akin parka gelmis. Buralarin olayi da bu. Gunes varsa bikiniyi, mayoyu giyip parkta gunesleniyorlar. Hatta gecen gun Kensington Gardens'ta direk soyunup ic camasirlariyla guneslenenleri de gorduk:)) Park bakimli, yemyesil cimleriyle sizi icine hemen cekiveriyor, bortu bocekten huylanan ben ortu bile sermeden yayildim hemen:)






Parkta biraz vakit gecirdikten sonra o meshur "0" noktasini gormek icin Gozlem evine dogru yuruduk. Parkin icinden kisa bir yuruyusle kolay ulasilabilen bir yer. Sifir noktasini simgeleyen sembolik cizgi ve dunyanin onunde fotograf cektirmek icin olusan uzun kuyrugu gorunce siraya girmekten vazgecip demirlerin arkasindan bir fotograf yakalayabildim:)




Greenwich Universitesi de halka acik kocaman cimleri ve gorkemli yapisiyla baya dikkat cekiyordu. Biraz da buradaki cimlerde dinlendik.

Nehir kiyisinda yemyesil cimleriyle Greenwich Universitesi

Universiteye de ugradiktan sonra geldik en onemli konuya, ne yiyecegiz? :) Boyle kucuk bir kasabaya gelince bilindik yerler yerine oranin yerel bir kafesinde bir seyler yemek istedik. Biraz dolandiktan sonra gercekten de ufacik bir yer bulduk. 




Ev yapimi hamburgerleri ya biz cok ac oldugumuz icin ya da gercekten lezzetli oldugu icin bilemiyorum ama nefisti:) O kadar acikmisiz ki fotografini cekmeyi unutmusum kusura bakmayin:) Ama kafede calisan kizin israrla onerdigi Greenwich'te uretilen birayi cektim. Ictigim bir cok biradan lezzetliydi bence. "MeanTime" :) Giderseniz deneyin derim.






Son olarak icerisinde beyaz cikolata olan nefis brownie ve vanilyali dondurmayla oldukca tatmin olmus bir sekilde Heap's Kafeden ayrildik. Hem cok daha ucuz hem de daha lezzetli bir tercih yapmisiz. Guzel yemek insani gercekten mutlu yapiyor. 




Camden Town'dan sonra en guzel gunumu burada gecirdim diyebilirim. Greenwich'i guzel havalarda tekrar tekrar gelinebilecek bir yer olarak tagliyorum:)




12 Mayıs 2014 Pazartesi

Nostalji: Perfect

Hadi bugün biraz nostalji yapalım...




I won't take anything less, It's got to be perfect! :)

Bir zamanların kült grubu Fairground Attraction'dan Perfect'i dinliyorsunuz. Grup 1987 yilinda Eddie Reader tarafindan kurulan Ingiliz akustik pop grubu. Perfect  ile 1989'da Brits'ten en iyi single, The First of a Million Kisses  albumuyle de en iyi album odulunu kazanmis. Sonrasinda maalesef grup dagilmis ama Eddie Reader kariyerine bircok solo albumle devam etmis.




Ben grupla Perfect sayesinde tanistim ve sarkiya resmen bagimli oldum. Ne zaman sesi sonuna kadar acip muzik dinlemek istesem listemin ilk siralarinda o oluyor. Genelde de her gun ya sabah ya da aksam ustu boyle bir ihtiyac doguyor bende. Sesi acip, etrafta dolanirken bangir bangir muzik dinlemek istiyorum. Bu sarki da bunun icin cok ideal. Bana mutluluk veriyor, motive ediyor:)

Sadece Perfect'ten bahsedersem haksizlik etmis olurum tabii. Find My Love, Clare, A Smile in a Whisper... Bir grubun her sarkisi mi guzel olur! Bir rahatlik, enerji akiyor muziginden:) Arada modunuz duserse deneyin derim...






6 Mayıs 2014 Salı

It's all about the "M&M's"


Bu Bank holiday bizim icin M&M's in kocaman magazasinda kendimizi kaybettigimiz bir gun oldu:) Koray'in bahsedip durdugu hayalini kurdugu magazaya, China town'a gidelim diye cikmisken rastlamak en cok onu sevindirdi tabii. Evet biz M&M's faniyiz:)

Oyle cok da aramam diyenlerdenseniz bile bu kocaman magazasina mutlaka ugramalisiniz. Tam olarak Piccadilly Circus ve Leicester Square duraklari arasinda.




Girdikten sonra kendimi cilgin gibi magazanin icinde dolanip, her seyin fotografini cekerken buldum. Buram buram M&M's kokuyor ustelik:)




Bir suru seyin M&M's lisini yapmislar. Bardaklar, tabaklar, tshirtler, golf toplari ve bunun gibi bir suru urun M&M's karakterleriyle gulumsuyor. Her sey cok zekice yerlestirilmis, "beni al beni al" diye bagiriyor.


Kucuk kureler, dugmesine basinca elinize bir kac tane M&M's birakiyor...


Iste bunlara cok guldum, kasiyicilar:))








Her katta kendi mix M&M's lerimizi yapabilecegimiz tupler vardi. Yogun ilgi genelde buralardaydi tabii. Ozellikle cocuklar buyuk istahla her renginden almak icin yarisiyorlardi resmen.








Ozel fotograf cektirme koseleri de unutulmamis, hala turist mantiginda gordugum her eglenceli seyin onunde fotograf cektiren ben, bu sefer sadece cekmekle yetindim:)




Veee en eglenceli fotografi sona sakladim. M&M's in periyodik tablosu:




3 Mayıs 2014 Cumartesi

BloodyFrench


Yeni kesfettigimiz yerleri paylasmaya devam edecegim sanirim:)  Iki uc gundur grip yuzunden evden cikmayan ben artik cinnet gecirmek uzereydim ve is cikisi metroda grev oldugu icin eve bir bucuk saatte ulasabilen Koray'in yorgunluguna ragmen en azindan evin etrafinda biraz yuruyelim diye israr etmistim. Iyi ki de etmisim cok hos bir Fransiz restorani kesfettik.

Aslinda beni yedigim yemekten cok ortamin havasi, dekorasyonu etkiliyor sanirim. Restoran hosuma giderse yemekleri de sanki daha lezzetliymis gibi geliyor:) BloodyFrench de onunden gecerken los isiklandirmasi, ahsap masalariyla beni hemen cezbetti.




Westbourne Grove uzerinde kucuk bir restoran, sinirli sayida masasi var ve fonda soft bir muzik, bangir bangir calmiyor. Bu sayede bagirmadan, sakin sakin sohbet edilebiliyor.




Menu geldiginde yemek konusunda beklentimizi dusuk tutarak Ribeye Steak sectik. Koray degisiklik olsun diye sweet wine basligi altindaki Montbazillac'i secti. Bunu pek tavsiye edemeyecegim gercekten baya sekerliydi, elma suyunu animsatti tadina bakip biraktim:) Fiyatlar ve cesit hakkinda bilginiz olsun diye menuyu de ekliyorum.




Kisa bir beklemeden sonra bifteklerimiz geldi. Oldukca lezzetliydi ve beklentimin cok ustundeydi diyebilirim ama ODTU'deki Uptown'da yedigim Steak Teriyaki'nin yeri hala bambaska... Ankara'da olup da denememis olan varsa buradan onu da araya sikistirayim, siddetle tavsiye ederim:)





Yemegimiz bittikten sonra tabii ki Fransiz restoranina gelip de Creme Brulee denememek olmaz deyip onu da istedik. Harikaydi tabii ama tika basa doldugumuz icin tamamini yiyemedik maalesef.

Sonuc olarak havada oyle Bloody bir French lik yoktu:D Buram buram Fransiz havasi koklayamazsiniz ama lezzet super, ortam super. Kesinlikle tekrar gidecegim yerler arasinda hatta ziyarete gelen arkadaslarimi da goturebilirim:)